"biz kuşları yedik”

gözümüze tutulan ışıkla körleşmiş olsak da biliyoruz

biz kuşları yedik”  “bileklerimiz kan içinde”

ışık gösterir ama siler aynı zamanda ve gösterirken bazı şeyleri dışarıda bırakır, pürüzsüz bir yüzey sunar. 

hatırlama ve unutma da  gözümüze tutulan ışıkla güç ilişkileri üreterek, bir bütünsellik vehmi  oluşturarak işliyor. 

ben gözlerimi kısarak, 

gösterilenle silinen arasında, görmekle görmemek arasında bir belirsizlik alanında dolaştım.  

 

yaşanan ne ise onu ve boyutlarını zihinde canlandırabilme imkanı için.

-bütünselleştirici bir anlatı olmadan, tersine o anlatıyı kesintiye uğratarak, 

temsille gerçeklik arasında sınırda bir yerlerde bir başka alan oluşturulabilir- üzerine düşünerek. 

bu yüzden galeri beyazlığını değil han'ın çiziklerle, kesiklerle dolu yüzünü seçtim. 

“anlatılamaz olan” o çatlaklardan sızanda, boşlukta salınandaydı.

o her “tanıklıktaki boşluk”ta.

o boşluğa baktım.

boşluğu doldurmadan, el koymadan, gasp etmemeye gayret ederek.

çatlaklardan, kesiklerden sızanı dinledim.

buluntular, kalıntılar, “artakalanlar”, izler, zaten benzer kesikleri çizikleri içeren yüzeyle bağlar kurarak şimdide yeniden dolaştı; birbirinin içinden geçerek, mevcut bozulmalara kaymalara, kesintilere ve kopmalara katıldılar. 

parçalar biri-birinden ayrık yerlerden gelseler de benzer hafızalara işaret ediyorlar. kendi kişisel tarihim ve belleğimle de birleşiyor bazıları. izleri kendi içime de sürdüm. kendi artakalanlarımın, geride kalanlarımın peşinden giderek, kendi suçluluğumu da keşfederek, sahiplenerek. 



 

 

.